Kotor Notları

E.Hilal Ceylan
Türkçe Yayın
Published in
9 min readApr 24, 2023

--

Balkanlar deyince gerek doğası gerek tarihi güzellikleri sebebiyle övgüyle bahsedilen yerlerden birisi de Montenegro(nam-ı diyar Karadağ). Seyahat fikrimizin ortaya çıkmasıyla Montenegro hakkında çok da bilgiye sahip olmadığımı fark ettim. Seyahatimizi şekillendirip, hedefimizi Kotor olarak belirledikten sonra bir takım araştırmalara giriştim ve hikaye başladı.

Seyahatimize geçmeden önce bizi Kotor yoluna düşüren hazin hikayeden de bahsetmek isterim. “Yılbaşı için planımız Balkanlar’da bu güzel ülkeyi görmekti zaten” diyerek anlatmaya başlayabilirdim fakat bu pek de samimi olmayacak. Hedefimiz Hollanda’ydı sevgili okuyucu. Erkek arkadaşım ve ben, en yakın arkadaşlarımızın yanına yapacağımız güzel bir seyahat ile harika bir yılbaşı planlamıştık. Gel gelelim vize konusunda yaşadığımız talihsizlik ve büyük hayal kırıklığıyla ortada kalmışken, bu üzüntüyü telafi etmek için erkek arkadaşımdan hızlı bir şekilde (sadece pasaport ile gidilebilmesinin de pozitif ayrıcalığıyla) Kotor önerisi geldi. Az önce de dediğim gibi tarihi dışında çok da bilgim olmayan bu lokasyonu yaşadığım hüznün de etkisiyle anında kabul ettim ve hazırlıklara başladık.

Nasıl Gittik?

Montenegro’ya gitmek için 2 havaalanı karşımıza çıkıyor. Birincisi başkent Podgorica, ikincisi de Tivat Havaalanı. Yılbaşı için baktığımızda Podgorica’ya daha uygun fiyatlı bilet olmasına rağmen, oradan Kotor’a kara yolu ile ulaşımı göze alamadım. (3 saatlik mesafe ve fazla viraj ) Bu sebeple biz Tivat Havaalanı’nı tercih ettik. Havayolu firmalarında da seçenek yoktu ve mecburi olarak Air Montenegro firmasından biletlerimizi aldık. İstanbul Havaalanı’ndan Tivat’a yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla sakince ulaştık.

Konaklama için Kotor Old Town’da bir hotel tercih ettik. O kısımdan ayrıntılı şekilde aşağıda bahsedeceğim. Havaalanından otele ulaşıma gelecek olursak, 15 dakikalık bir yolculukla Kotor Old Town’a ulaşıldığını söyleyebilirim. Ulaşım için otobüslerin olduğu bilgisini edinmiş olsak da biz epey yorgun olduğumuz için taksi tercih ettik.

Her ülkede olduğu gibi havaalanı taksilerinde ücret konusunda dikkatli olmakta fayda var. 30 Euro ile açtıkları fiyatı 15 Euro’ya indirdiler ve bu şekilde otele ulaştık. Sonrasında da araştırmalarımla teyit ettim, 12–15 Euro bu mesafe için normal bir meblaymış. (Aklınızda olsun)

Tivat Havaalanı ile ilgili kişisel görüşlerimi paylaşmadan edemeyeceğim. Görmüş olduğum havaalanları arasında en küçüğü olmaya aday bir havaalanıydı. Gelişte de gidişte de güvenlik, kontrol, check in vb. her şey dahil 15 dk içerisinde uçakta olabildiğiniz bir yer düşünün. Tedbiri elden bırakmayarak dönüş yolculuğunda kalkıştan 2 saat önce havaalanında olalım diye ısrarcı olmam, sadece sohbet ve muhabbet eşliğinde kahve içip bahçede oturmamıza yaradı.

Nerede Kaldık?

Seyahatlerimizde konaklama tercihini genelde fiyat/performans göz önünde alarak yapıyoruz. Konaklamada dikkat ettiğimiz bir diğer nokta otelin merkezi bir konumda yer alması oluyor. Merkezi konum bize her zaman büyük bir zaman tasarrufu sağlıyor. Ayrıca mola vermek, dinlenmek istediğimizde kolayca odamıza gidebilmeyi de seviyoruz sanırım.

Kotor için de booking.com üzerinden bir inceleme sonucunda belirlediğimiz iki üç yer arasından birini tercih ettik. Konakladığımız otelin ismini de şuraya bırakayım; Kotor Nest

Bir otel demiş olsam da aslında Kotor Nest’te biraz hostel kültürü hakimdi. Bir apartmanın tek katında hizmet veren Kotor Nest, temizlik, oda tertip ve düzeni olarak bizim beklentimizi karşıladı. (Rezervasyon sırasında talebe göre banyo konusuna dikkat etmekte fayda var. Zira ortak banyolu odaları da mevcut)

Kaldığımız otel beklentilerimizi karşılamanın yanında lokasyon olarak da beklentimizin üzerindeydi. Planladığımız her yere yürüyerek kolayca ulaşabildik.

Yedik İçtik

Geldik yazmanın da seyahatin de benim için en keyifli kısmına. Bulunduğum şehirde de gezdiğim yerlerde de yeni mekanlar keşfetmeye, yeni lezzetler denemeye, iyi yemek yemeye hevesli biri olarak tabi ki Kotor seyahatimizde de özenle seçilmiş güzel yerleri deneme fırsatımız oldu.

Yola çıkmadan önce ufak bir liste hazırlamış olsam da yorumlarına/önerilerine değer verdiğim canım arkadaşımdan gelen ayrıntılı bir liste de işimizi epey kolaylaştırdı. O zaman başlıyorum:

  1. Pizzeria Pronto
pizzeria pronto

İlk akşam yemeğimiz için üzerine çok düşünmeden hızlı bir şekilde gittik Pizzeria Pronto’ya. Pronto, iki kısımdan oluşan epey küçük bir pizzacı. Bir kısımda masalar varken, diğer kısımda da ayak üstü satın alabileceğiniz dilim pizza satışı yapılıyor.

Yer bulduğumuza şanslı şekilde cam kenarında iki kişilik küçük masaya kurulduk. Daha içeri girerken lokal bir mekan olduğu hissediliyordu. Bizim dışımızda diğer tüm masalar yerel halktan oluşuyordu.

Açlığımızın kurbanı olup 2 tane pizza sipariş etme gafletinde bulunduk. Gafletinde diyorum zira gelen pizza, Türkiye standartlarında büyük boya tekabül ediyor. Burada ilk akşamdan Karadağ’ın yerel birası Niksicko’yu da deneyimleme fırsatı bulduk.

Pronto, pizzalarını şiddetle tavsiye ettiğim bir yer oldu. Sonraki günlerde de ayak üstü dilim pizza alarak son güne kadar kendileriyle iletişimimizi sürdürdük.

2.BBQ Tanja

Hem çok sevdiğim ve güvendiğim arkadaşımın önerisi ile duyduğum, hem de araştırmalarımın sonucunda karşıma çıkan Tanja restaurantı ikinci günümüzün akşam yemeği için tercih ettik. Tanja bir aile işletmesi. Kasap ve restaurantın bir arada olduğu bir mekan diyebilirim.

Old Town’un dışında kısa bir yürüyüş mesafesi ile mekana ulaşabiliyorsunuz. Gittiğimizde kısa bir süre sıra bekledikten sonra kendimize bir masa bulabildik. Açıkçası girişte mekan bana çok da temiz olmayan bir imaj verdi. Yemek yiyip yememekte kısa bir süre kararsız kaldık. Fakat sonrasında kendimizi ikna edip sipariş sürecine geçtik.

Karadağ’daki tüm menüler gibi porsiyonların büyük olduğu daha menüden belliydi. Yarım kglık et içeren bir menüde tek kişilik ibaresini görmek beni güldürdü. İçerisinde tavuk, pork, sosis ve cevabi(köfte) olan bir tabağı tercih ettik. Tabağın yanında çeşitli mezeler ve patates kızartması da bulunuyordu. Etlerin lezzetine hayran kaldık. (Tam bir Türk gibi davranıp bu dolu dolu tabağın yanına bir de ekmek rica ettim. Sıcak ve taptaze bir ekmek geldi)

Mekanın girişinde kafamda oluşan hijyen yargım tesadüf üzeri mutfağı ve tezgah arkasını görmemle tamamen yıkıldı. Masaların bulunduğu kısımda tedirgin hissetsem de mutfak kısmı tahminimden çok daha temizdi.

Kotor’a gidip de Tanja’ya gitmemek olmaz diyor, bir daha yolum düşerse keyifle et yiyip bira içip sohbet edeceğim bir yer olarak kişisel listeme burayı ekliyorum.

3. Cesarica

Yılbaşı akşamı için ne yapacağımızı epey düşündük. Sonrasında Old Town sokaklarında kendimizi akışa bırakmaya karar verdik. Karadağ ve yemek deyince deniz ürünleri muhakkak karşınıza çıkıyor. Plansız ilerleyen 31 Aralık akşamı için deniz ürünü yiyebileceğimiz ama ortamı da yılbaşına uygun bir yer aramaya başladık.

Akşam üstü Cesarica ile karşılaştık. Yorumları ve kendilerine has menüleri ile dikkatimizi çekti. Girip mekanı da gördükten sonra akşam için burayı tercih edebileceğimize ortalama bir kanaat geliştirdik. Masaların büyük çoğunluğu boş olduğu için rezervasyon yaptırmama gafletine düşdük.

Yemek vakti geldiğinde mekan tabi ki tam kapasite doluydu. Sahibi müşteri memnuniyetine önem veren, dünya tatlısı bir kadındı ve yılbaşı gecesi bizi mağdur etmedi. Kısa bir bekleyişin ardından içeride keyifli bir masaya ulaşabildik.

Ben başlangıç olarak balık çorbası, Gökhan ise et çorbası tercih etti. Et çorbası da harikaydı fakat ben balık çorbasına hayran oldum. Epey büyük porsiyon bir çorba içmek ana yemek için biraz önümüzü kesti. Ana yemek için, mekanın öne çıkan lezzetlerinden biri olan kalamar dolması ve karışık bir balık tabağı tercih ettik. balık tabağında bir adet büyük balık, dört adet jumbo karides, deniz ürünlü risotto, patates salatası ve iki adet kalamar dolması vardı. İki kişi için ideal bir porsiyonda olduğunu söyleyebilirim. Yan ürün olsa da deniz ürünlü risotto da favorim oldu. Yemeğin yanında Karadağ’ın yöresel bir şarabını tercih ettik. Fiyat performans olarak şarap da tatmin ediciydi.

Sonraki akşamlardan birinde sadece balık çorbası içmek için Cesarica’ya tekrar geldik.

4. Milky

Gün ortasında tatlı yiyelim, güzel bir kahve içelim dediğimizde karşımıza çıkan iki mekandan birisi Milky oldu. Milky’nin menüsüne baktığımızda daha çok tatlı ve yanında aperatif birkaç yemek gördük. Tatlıların bir çoğu krep ve çeşitli çikolata kombinasyonlarından oluşuyordu. Biz onların da önerisi ile kinder bueno, fındık ezmesi karışımlı bir krebi tercih ettik. Çok lezzetli olması yanında ben paylaşımlık bir tabak olduğunu düşünüyorum. Zira iki adet söylesek çikolata bana çok çok fazla gelirdi. Milky için son olarak söyleyebilirim ki Kotor’da içtiğim en iyi kahve buradaydı.

5. Restobar Taraca

Old Town’ın yan kapısından çıkıp, küçük bir köprüyü geçtikten sonra bu gizli saklı bir o kadar da tatlı mekanı solda karşınızda görebilirsiniz. Nehir ve orman manzarasında güzel bir kahvaltı mekanı benim için çiçek yaptı. Kotor’u ziyaret edeceklere bir günkü kahvaltıları için bu mekanı seçmelerini şiddetle öneririm.

Kahvaltı için bir kaç alternatif tabak bulunuyordu. Biz aşağıdaki görselde görüldüğü şekilde bir tabak tercih ettik. Tabakta gelen üç yumurtayı yine bir porsiyon için fazla bulup güldük. Buna ek olarak ham, feta, domates salatalık, süzme yoğurt ve kızarmış ekmek kahvaltı içerisinde yer alıyordu.

Genel bir konuya da burada değinmek isterim. Kotor’da americano içmek istediğinizden bildiğimiz americano ile karşılaşmadık. Her gittiğimiz yerde espresso üzerine çok çok az miktarda su eklenmiş sert bir kahve geldi. Ben her defasında üzerine su ekleyerek, siparişimi aşina olduğum americano haline getirdim.

6. Caffe Bar Mone

Mone ilk olarak yardımsever sahibi ile dikkatimizi çekmiş bir mekan. Normal şartlarda gözümüzden kaçıp denemeden geçebilirdik. Yolda bir bilene danışmak için konum sorarken tanıştık Mone’nin sahibi ile kendisi tarif etmeyi geçti alıp bizi istediğimiz yere kadar götürdü. İlk fırsatta planımızı falan bırakıp biz de dükkanını ziyaret ettik.

Milky’nin tam yanında yer alan mekan Kotor’daki birçok mekan gibi taş bir yapıdan oluşuyor. İçerisi biraz karmaşık ve kalabalık görünebilir. Fakat sahibinin yaptığı pastalar gerçekten çok lezzetli. Hatta ilk görüştü ev yapımı bildiğimiz kekleri anımsattığını düşündüğüm pastaları deneyince fikrim tamamen değişti. Kahveleri de gayet başarılı. Burada havuçlu tarçınlı kek ve medovik denedik. Old Town’ın sokaklarında kaybolduktan sonra kısa bir mola vermek için harika bir durak.

7. Platanus Bar Food

Old Town’dan çıkıp sahilde bir yürüyüş yaptıktan sonra gün batımı saatlerini değerlendirmek için Platanus’a gittik. Deniz manzarasına karşı keyifli birer aperol bu ortam için idealdi. Mekanı bira ve kokteyl içmek için epey keyifli bulduğumu söyleyebilirim.

Platanus büyük ölçüde yerel halkın tercihi olan mekanlardan bir tanesi. Fiyatlar benim kanaatimce diğer mekanların biraz üzerindeydi. Keyifli bir akşam üstü geçirmek için tercih edilebilir.

Gezdik Gördük

Yediğim içtiğim bana kalsın diyemeden en favorim olarak aklımda kalanlardan kısaca sizlere bahsettim. Kotor’a dair diğer ayrıntılardan bahsedecek olursam, tarih ve doğanın birleştiği harika bir yer olduğunu söylemem gerekir. Yazının başında da belirttiğim gibi ani bir kararla yolumuz buraya düştüğü için açıkçası beklentim de çok yüksek değildi. Fakat Kotor beklentimin epey üzerindeydi.

Şehre girişimizin hemen ardından havanın temizliği dikkatimi çekti ve kaldığımız süre boyunca oksijene doyduk. Yemyeşil dağları, turkuaz rengi deniziyle Kotor’dan hiç ayrılasım gelmedi.

Kaldı ki Kotor’a ne zaman gidilir sorusuna bir cevap ararsanız favori sezonun yaz ayları olduğuyla karşılaşacaksınız. Yaz tatili için harika bir yer olduğunu birçok kişi tarafından teyit etme imkanı buldum. Kışın gitmenin güzel yanlarından bahsetmem gerekirse insan yoğunluğu oldukça azdı. Sadece yılbaşı arefesinde ufak bir yoğunluk oldu o kadar. Yazın sokakların ve mekanların tıklım tıklım olduğundan şüphem yok. Kotor’u yine de yazın deneyimlemeyi de çok istiyorum. Yaz sezonunda açık olup kışın kapalı olan birçok güzel mekan olduğunu araştırmalarım sonucunda görmüştüm. Onları da gelecek seyahatim için notlarımın arasında tutuyorum.

Kotor kaç günde gezilir derseniz gezmek için 3, keyif yapmak için en az bir hafta derim. Ben sakin ve doğa ile iç içe olduğum bu ortamdan hiç ayrılmak istemedim.

Montenegro içerisinde gezilip görülecek başka şehirler de var elbet. Biz biraz akış gereği biraz da keyifçi olduğumuzdan ağırlığı Kotor’a verdik. Günü birlik otobüs ile Budva’ya kısa bir ziyaret gerçekleştirdik sadece. Açıkçası Budva’yı yazın görmeden çok pozitif yorum yapamayacağım. Zira şehirleşmenin daha yaygın olması, sadece eğlence mekanları ile yazların eğlenceli olduğu bir şehir imajı verdi bana. Kış günü de sıradandı diyebilirim.

Hemen pusulamı tekrar Kotor’a çevirip buraya dair birkaç şey daha söylemek istiyorum. Kotor’da bulunan bir kale Castle of San Giovanni ilk günden beri erkek arkadaşımla aramızda konuştuğumuz bir konuydu. Yaklaşık 1350 merdivenden epey dik bir tırmanışın ardından zirveye ulaşılan kalenin manzarası istisnasız herkes tarafından övülmüştü. Kendime pek güvenemesem de son günümüzde bu riski göze aldım. Gün batımı saatlerinde yukarıda olacak şekilde yaptığımız plan sonrasında iyi ki burayı görmeden dönmedim diyorum. Ufak bir hatırlatma yapmadan da geçemeyeceğim yaz kış demeyin bu tırmanış sırasında yanınıza muhakkak su alın. Türkiye’de böyle bir yerde adım başı su satan birilerine rastlamak mümkün. Fakat bir gaflet ile su almadığımız tırmanışın bir kısmı sadece susuzluk sebebiyle oldukça zorlu geçti ve güzel haber zirveye ulaştığınızda su satan bir büfe sizi bekliyor.

Küçük bir şehir olsa da Kotor’da Old Town sokaklarında kaybolmak, sessiz sakin koylarında oturup denizi izlemek benim yeni yıla harika bir giriş yapmamı sağladı. Ayrıca tüm seyahat boyunca karşılaştığımız ve konuştuğumuz insanların samimi ve yardımsever tavrından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Vel hasıl az beklentiyle çıktığım bu seyahatten güzel hatıralarla döndüm. Yine olsa yine gider miyim şeklindeki önemli sorumu kendime sorup evet diyorum.

--

--