Doğu Almanya’ya Mini Ziyaret: DDR

E.Hilal Ceylan
Türkçe Yayın
Published in
5 min readOct 29, 2020

--

Bir zaman makinası olsa geçmişe mi giderdin geleceğe mi?

Benim bu soruya düşünmeden verdiğim ilk cevap geçmişe oluyor. Tarihsel süreçlere düşkünlüğümden olsa gerek bugüne kadar okuduğum, üzerine severek çalıştığım tüm tarihsel süreçleri bir defa olsun tecrübe edebilmeyi, o coğrafyada ve o dönemde bulunmayı çok isterdim.

Örneğin bir dönem hakkında belli bir alanda okuma yapmak bana her zaman yetersiz gelmiştir. O dönemin sosyal yaşamını, o coğrafyanın kültürünü bilmeden yapılan dümdüz tarihi okumalar biraz havada kalmıyor mu gerçekten? Merak ettiğim süreçlerin coğrafyasına, gündelik yaşayışlarına dair bir şeyleri karıştırmak, bu süreçleri kafamda daha net oturtmamı, daha iyi anlamamı aslında biraz da hissetmemi sağlıyor.

İşin hissiyat kısmına gelirsek, ilgimi çeken bazı dönemlerde yer almak benim için gizli bir fantezi. Tabi geçmişe bir yolculuk mümkün değil ama bu yolculuğu hissedebileceğim şehirlerde, mekanlarda bulunmak mümkün. Sırf bu sebepten benim için bir seyahat turistik mekanları gezmekle tamamlanmış olmuyor. Kafamın içinde dönen bir dönem varsa o döneme ait ayrıntılar yakalayabileceğim yerleri özenle seçiyorum. Ve yine kafamın içinde kurduğum bu dünyayı tamamladığımda tarifsiz bir haz ile evime dönüyorum. Bugüne kadar sanıyorum bunu 3–4 defa başarı ile yapabildim. Ve tabi ki bu keşif sürecinin her birinde harika ayrıntılar ile karşılaştım. Bunlardan birisi de bugüne kadar gördüğüm müzeler arasında en sevdiğim; DDR Museum!

DDR Museum, Berlin’de bulunan nam-ı diyar Doğu Almanya Müzesi. Yukarıda anlattığımdan farklı olarak bu müzeyi keşfim kendi araştırmalarım sonucunda olmadı. Tesadüfler silsilesi ile karşılaştığım bir müze bana Doğu Almanya’ya mini bir yolculuk yaşattı.

2.Dünya Savaşı ve sonrası tarihsel süreçte Almanya, SSCB ve Balkanlar’a karşı bir merakım her zaman olmuştur. (Herkesin altın çağı kendine) Fakat Berlin’e ani bir şekilde yolumu düşürmüş, seyahat planımı ve araştırmamı bir tren yolculuğunda yaparken bu sürece dair bana zaman yolculuğu yaşatacak pek bir ayrıntı ile karşılaşamamıştım. Berlin’e vardığım gibi Müzeler Adası bölgesinde klasik müze ziyaretlerimi tamamladım. Bir itirafta bulunmak gerekirse hayran olduğum bir kaç mimari yapıdan sonra Antik dönem heykelleri arasında iyiden iyiye sıkılmaya başladığımı bugün kadar net hatırlıyorum. Splee Nehri kıyısında bir yürüyüşle ferahlamaya çalışırken gezdiğim müzelere göre gösterişsiz bir müze tabelası ile karşılaştım; DDR. Doğu Almanya’dan bahseden bir müze, her halükarda benim için görülmeye değer diyerek biletimi aldım. Fakat beklentimi o kadar düşük tutmuşum ki, buranın hiç unutamayacağım, bir zaman makinesine açılan kapı olacağı aklımın ucundan geçmezdi.

Bir katalog yada broşür almadan hızla içeriye giriyorum. Camekanlar ardında sergilenen bir şeyler beklerken içeride bir telaş ve hareketlilik, bir çok dolap girer girmez dikkatimi çekiyor. (Tam bu an telefonumun şarjının bitmesi ile artık gördüklerimi hafızamda saklamam gerekiyor.) Ardından sağımda Doğu Almanya üretimi Trabant marka bir otomobil görüyorum. Bakıyorum ki bu müzede her şey dokunmak, incelemek, tecrübe etmek üzerine kurulu. Biraz sıra bekledikten sonra otomobilin direksiyonuna geçip Doğu Almanya sokaklarında turlama fırsatı buluyorum.

Ardından içeri girerken dikkatimi çeken ve anlamlandıramadığım dolaplara yöneliyorum. Kategorilere ayrılmış bölümlerde her dolaba/çekmeceye o kategoriye ait objeler bırakılmış. Çekmeceler ve bu minik dolaplar “hadi ne duruyorsun, keşfet” der gibi. Bir çekmecede iki deliğe ellerinizi daldırdığınızda o dönem Doğu Almanya’da tüketilen kahve çekirdeklerine dokunabiliyorsunuz. Hemen ardından kahvenin o dönem lüks olduğu, devlete ait mağazalarda az bulunduğuna dair bir notla karşılaşıyorsunuz. Başka bir çekmecede dönemin okul araç gereçlerini inceleyebiliyor, sonrasında eski bir fotoğraf makinesini kurcalayabiliyorsunuz.

Çekmeceler dolaplar arasında vaktin nasıl geçtiğini anlayamadan marşlarla birlikte dijital bir ekranın karşısında buluyorum kendimi. “Ne kadar sosyalistsin?” testini dijital ekranda bana yöneltilen sorular ile tamamlıyorum. Kendi sonucum dönemsel olarak bir hayal kırıklığı, makine iyi bir sosyalist olmadığıma dair bir çıktıyı elime tutuşturuyor.

Sırada sinema, radyo ve gazeteler var. Eğer Doğu Almanya’da yaşayan bir vatandaş olsaydınız neler izlerdiniz, neler dinlerdiniz? Mini bir sinema salonunda döneme ait bir kısa film gösterimi yapılıyor. Ardından kocaman kulaklıklarla birbirinden farklı radyo istasyonlarını dinleyebiliyorsunuz. (Tabi liseden kalma 3–5 cümlelik Almancam radyo yayınını anlamama yetmiyor) Ardından büyük bir gazete arşivine geçip, hangi tarihte neler manşet olmuş diye merakla kurcalıyorum.

Peki bu kadar şeyi gördük, dinledik ve izledik. Biraz daha ayrıntıya ne dersiniz? Doğu Almanya’da yaşayan bir ailenin evi nasıl mı olur? Girerken küçük izlenimi veren müze, bir Doğu Almanya ailesinin evine açılıyor. 2+1 bu ev, bir müzeden ziyade bildiğimiz yaşanan bir ev. Mutfağa geçip tabak çanakları kurcalayıp, buzdolabını karıştırabiliyorsunuz. Ben mutfağın ardından çocuk odasındaki tüm ayrıntıları inceliyorum, sonra yatak odasına geçiyorum. Gardroptaki kıyafetlerin üzerinizde nasıl duracağını mı merak ettiniz? Askıdan indirdiğiniz elbise tam karşınızdaki boy aynasında üzerinizde. Daha ne olsun? Aynada dönemin kıyafetlerini üzerimde görmek beni epeyce eğlendiriyor.

Ev gezisini tamamladıktan sonra hatırımda kalan DDR’nin spor alanındaki başarıları. Bir çok alanda başarılı sporcular yetiştirildiğini, spor konusunda SSCB gibi dünya çapında hırslı bir imaja sahip olduğunu görüyorum. Bu kısımda doping konusunda da ufak iğnelemelerin olduğu notlarla karşılaşıyorum.

Müzeye dair genel bilgilere bakacak olursak DDR Museum, 2006 yılında kurulmuş. Tarihçi Dr. Stefan Wolle müzenin akademik danışmanlığını yapmış. Bu kısımda en sevdiğim ayrıntı, Doğu Almanya’yı kitaplardan okumuş yada o coğrafyaya uzak biri tarafından değil bizzat dönemi yaşamış biri tarafından müzenin oluşturulmuş olması. Müzedeki her şey gerçekten de Doğu Almanya’daki yaşama ait, bu konuda şüpheniz olmasın. Hatta müzede bulunan bir çok obje o dönemde yaşamış ailelerin bağışı ile müzede toplanmış.

DDR Museum siyasi bir bakış açısından değerlendirilecek olursa, objektif bir müze olduğunu söylemek güç. Zira şahsi fikrim Doğu Almanya’nın totaliter bir rejim olduğu her ayrıntıda verilmeye çalışılmış. Müze ziyaretçilerine bir nevi “sosyo kültürel yapıyı canlı canlı görün ama bu sistem çok da matah değildi.” diyor.

Tesadüfen karşılaştığım bir müze zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım ziyaretimle en sevdiğim müzeler arasında yerini alıyor. Bir şeylere kimi zaman merakla dokunmak, incelemek, aynı zamanda bir müzede gülmek, eğlenmek, enteresan ayrıntılar yakalayıp bir şeyler öğrenebilmek gerçekten harika.

Bu interaktif ve keyifli ortam bana yıllar önce gezdiğim ve yine çok sevdiğim Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni hatırlatıyor. DDR ile kıyaslandığında daha küçük ve farklı bir zaman algısı olsa da Masumiyet Müzesi de bir dönemi, o döneme dair canlılığını koruyan objelerle anlatmayı çok iyi şekilde başarmış, hikayeselliğiyle ziyaretçilerine alıp bambaşka zamanlara götürmeyi başaran bir müze.

Berlin’e yolunuz düşerse, biraz da tarih merakınız varsa DDR Museum’ı ziyaret etmeden dönmemenizi tavsiye ederim.

--

--